Senai Demirci – Sen Babasın
Senai Demirci Sen Babasın ilahi sözü
Sen babasın,
Kızının tazecik tebessümü dudağında hala gül gibi kıpkırmızı büyürken,
Araya ölçüsüz, araya zamansız, araya insafsız uzakların girdiğine inanır mısın ?
İnanır mısın sen ?
Kirpiklerin altında o kara gözler sımsıcak güneş gibi bekleşirken,
Can dolu bakışların, nazlı göz kaçırmaların pencereden çekildiğine,
İnanır mısın ?
Annesin sen,
Kucağında tatlı bir uykunun ninnisinde,
Ana yüreğinden ödünç hayaller büyütür gibi kıvranmış o gövdenin,
Hep suskun, hep sessiz kalacağına,
İnanır mısın ?
Sen babasın,
Babasın sen,
“Babacığım !” deyişleri daha kulağında yankılanırken,
Kolayca, kolayca bırakır mısın bir ölüm haberinin ortasına,
Biricik yavrucuğunu ?
Annesin sen,
Oyuncak bebeleri minik elleri ile, tatlı hayalleri ile yanyana dizdiğini farketmişsen,
Dönüp, dönüp dokunabilir misin kızının ellerinin dokunduğu yerlere ?
Ayağını bekleyen ayakkabılarını, saçlarını özleyen tokalarını, yüzünü gözleyen aynaları,
Bakışına hasret oyuncakları,
Bir anda silebilir misin,
Ömrün defterinden ?
Annesin sen,
Kolayca mı çıkarırsın kırmızı çizmelerini,
Yürüyesi ayaklarından ?
Yoksa acımadan sıyırır mısın kelebekli, boncuklu gömleğini,
Büyüyesi omuzlarından ?
Saçlarından çekiverirken pembecik tokaları,
Ellerine hiç,
Hiç hüzün bulaşmaz mı ?
Ayrılığın acısını bilmezdim yavrum,
Ellerinden ayrılalı gülmedim yavrum,
Ayrılığın acısını bilmezdim yavrum,
Ellerinden ayrılalı gülmedim yavrum.
Bir pamuk ellerin, tatlı gülüşlerin,
Aklımdan çıkmıyor,
Yüreğime gömdüm seni,
Gönlüm her gün ağlıyor.
Babasın sen,
Hemencecik, kolaycacık, usulcacık itiverir misin avuçlarından,
Üşümüş o küçük avuçları ?
Her açıldığında,
Bir parça çikolata tadını sonsuz tebessümlere çeviren,
Sınırsız sevinçlere yücelten o avuçlara,
Yeryüzünün bütün çikolatalarını doldurmak istemez misin ?
İstemez misin ?
Yeter ki azıcık gülsün,
Yeter ki az açsın gözlerini diye,
Cılızda olsa, son kerecik de olsa,
“Babacığım !” desin, “anneciğim !” desin diye.
Annesin sen,
“Seni seviyorum !” demesine alıştığın,
Sımsıcak öpüşlerini elinin altında bildiğin,
Nazlı gülüşlerini kapının ardında beklettiğin o dudakların,
Apansız, anlamsız suskunluğu, gelip cümle sözleri anlamsızlığa,
Onca işleri boşluğa itiverirse,
Dökülüvermez mi biriktirdiğin onca umut taşları göğsünden ?
Dökülüvermez mi ?
Ah annesin sen,
O kadar yakınken yüzü sana,
“Anneee !” çığlığı,
Bir kaç dakika önce varmışsa kulağına,
Az önce vitrinde gördüğü oyuncak için nazlanışı,
Ayağını sürümesi,
Hayallerini saçları gibi savurup, elini elinden çekmesi sımsıcak hatırındaysa,
Hala yüzünü, sesini, gözünü uzaklara koymaya razı olur musun kolayca ?
Babasın sen,
Kucağındaki o küçük cansız beden,
Bir türlü farkına varamadığın,
Doyasıya tartamadığın o şefkat boşluğunu yeniden dolduruyorken,
“Daha bu sabah okşadım yüzünü” derken,
Şimdi bu ciddiyet nerden çıktı üzerine ?
“Bu acılı an nasıl da gelip buldu bizi ?” derken,
Rüyadan hemen uyanır gibi uyanacağına bunca inanmışken,
İnanabilir misin onun artık ölü sayıldığına ?
inanabilir misin?
Dünyanın en arsız, en arzulu, en ağlamaklı, en çığırtkan dilencisi,
Olmaz mısın onun yarımda kalsa bir nefesine,
Uzaktan da olsa tek bir bakışına,
Hayat sözü vermesede göğsünün bir kerelik kıpırtısına,
Dilenci olmaz mısın ?
Annesin sen,
Acıkmış değil misin o müjdeye ?
Yavrun elsizken elinden tutan,
Dili damağı yokken ağzına söz veren,
Yüzü yokken, ona yüz veren,
Saymayı akıl etmediğin kirpiklerini gözlerinin üzerinde bir bir ören,
Saçlarının lülesine cennetten kokular indiren Yaratan’dan gelecek kutlu müjdeye,
Acıkmış değil misin ?
Vildanun muhalledun,
Müjdeler olsun sabredenlere,
Onlar ki “biz Allah içiniz ve Allah’a dönücüyüz” derler,
Ve severler.
Bilirler o çocukları,
Vildanun muhalledun,
Onlar ki ebedi çocuklar,
Onlar ki sonsuz tebessümler.
Ayrılığın acısını bilmezdim yavrum,
Ellerinden ayrılalı gülmedim yavrum,
Ayrılığın acısını bilmezdim yavrum,
Ellerinden ayrılalı gülmedim yavrum.
Bir pamuk ellerin, tatlı gülüşlerin,
Aklımdan çıkmıyor,
Yüreğime gömdüm seni,
Gönlüm her gün ağlıyor.